24 Kasım 2007 Cumartesi

En önemli soru neden?

Biraz da teknik konulardan bahsedelim değil mi?

Sponsorluk Projesine Başlamadan Önce Sorulması Gereken En Önemli Soru

Sorulması çok basit cevabı ise çok zor bir sorudur “neden?”. Kaypak cevapları, yarım ağız açıklamaları kabul etmez bir sorudur “neden?”. Çünkü cevabı aslında soruyu sorana değil kendine verilmesi gerekir.
Bir olimpiyat şampiyonunun belki sorulsa dahi cevabını veremediği, kelimelere dökülemez bir nedeni mutlaka vardır. Başarılı bir iş adamının geldiği noktayı anlamlı kılan, mücadelelerinin sebebi bir “neden?”i mutlaka vardır. Bu sebeple “nasıl”dan her zaman önce gelmiştir “neden?”. Yazımı buraya kadar okuyup da anlam veremediyseniz hemen “neden?”in sponsorlukla ilişkisini anlatmaya başlayayım. Sponsorluk projesine başlamadan önce sorulması gereken en önemli soru “neden?”dir.

Neden bir firma sizin organizasyonunuza sponsor olsun?
Bu sorunun cevabını bulmuşsanız sponsorluk alma ihtimalinizi %50 oranında çözdünüz demektir. Gerisi işi gereğine uygun şekilde yapmakta.

Spor pazarlamasında uzman kişiler firmaların sponsor olma nedenlerini birkaç başlık altında toplarlar. Sizde bu beş nedeni bilirseniz firmaları ikna edecek iyi bir neden bulabilir veya yeniden oluşturabilirsiniz.

Firmaların Beş Önemli Sponsor Olma Nedeni:
1- Firmalar hedef kitleleri ile iletişim kurmak için sponsor olurlar:
Bu cevaptan anlaşılması gereken aslında şudur: Firmalar artan rekabet koşulları içerisinde hedef kitlesi ile doğru yöntemlerle iletişim kurmalı ve kendini yakın hissettirmelidir. Bir markete girdiğinizde bütün ürünler “beni alın” der fakat siz kendinize yakın hissettiğiniz ürünü alırsınız. Bu sebeple markalar tüketicilerine yakın olabilmek, onunla duygusal bir bağ kurabilmek için sevdiği yerlerde onunla buluşmak, desteklediği takımı desteklemek, değer verdiklerine değer vermek ister. Bu iş için sizin organizasyonunuz yeterliyse sponsor olurlar. Burada en önemli noktayı atlamamak gerek. Firmaların hedef kitlesine ulaşabilmesi için organizasyonunuzun katılımcı-seyirci sayısı veya TV yayını olup olmaması çok önemlidir. Aksi takdirde boş tribünlerle iletişim kurmak markaların kabul edecekleri bir durum değildir. Şu genellemeyi yapabiliriz sanırım: Organizasyonunuza sponsor bulmak istiyorsanız gerek tribünde gerekse televizyon karşısında organizasyonunuzun takipçileri olmalı ve bu takipçiler sponsor firmanın ulaşmak istediği hedef kitle olmalı.

2- Firmalar hedef kitleye olan satışlarının artması için sponsor olurlar:
Aslında bu neden firmaların sponsor olma nedenlerinin en zayıfıdır. Çünkü firmalar sponsorlukla doğrudan değil dolaylı satış gelirlerinin artmasını sağlamaktadırlar. Hedef kitle satın alma işlemini stadyumda değil mağazada yaptığı için sponsorluk söz konusu olduğunda iyi niyet oluşturma her zaman satıştan önce gelir.

3- Firmalar markalarının tüketici tarafından bilinirliliğinin artması için sponsor olurlar:
Kalabalık içinde kaybolup gitmemek için markalar yeni iletişim mecraları ararlar. Sponsorluk da eğer onları hedeflerine ulaştıracak yetkinlikte ise bulunmaz fırsatlardan birisidir.

4- Firmalar yeni ürün tanıtımı yapmak için sponsor olurlar:
Spor organizasyonlarının her biri tekdir, kendine özgüdür, insanların kanıksadığı fark etmediği şeyler değildir. Bu sebeple yeni bir ürünün relansmanını (ara lansman, tekrar lansman) sponsorluk yaptıkları organizasyon içerisinde yapmak firmaların uyguladıkları yöntemlerden bir diğeridir.

5-Firmalar kurum içi motivasyonun artırılması için sponsor olurlar:
Bu son madde tek başına firmaların sponsor olmaları için yeterli bir neden olmasa da diğer nedenlerle birlikte kullanıldığında daha anlamlı hale gelir. Birçok kişinin tutkuyla takip ettiği bir spor branşının organizasyonuna sponsor iseniz ve kurumunuzdan 50 çalışanı çekilişle bu organizasyona götürürseniz, hem de sponsorluğunuzun vermiş olduğu özel haklardan ve ayrıcalıklardan faydalandırırsanız bu sponsorluk çalışanlarınızın motivasyonu için bulunmaz bir fırsat olabilir.

Yukarıda sıraladığımız bir yada birkaç nedeni kendi spor organizasyonunuz için de uygun görüyorsanız sponsorluk oyununa doğru başlıyorsunuz demektir.

30 Ekim 2007 Salı

Avrupa avrupa duy sesimizi, işte bu Kenyalıların ayak sesleri

20 küsür yıldır düzenlediğimiz Avrasaya maratonunu kazanan bir Türk var mıdır acaba. Kanıma dokunmaya başladı artık bu iş. Ben gerçekten rahatsız olmaya başladım Asya dan Avrupaya geçmeyi için sembolize ettiğimiz bu yarışlarda siyah tenli insanları görmekten. Tamam bu işte iyiler belli ama araya biz de girsek fenamı olur. Dünyanın bir ucundan geliyorlar, yarışı kazanıp paraları götürüyorlar. Ne güzel valla.

25 Ekim 2007 Perşembe

1980'li yıllardaki toplu eylemlerde-yürüyüşlerle şimdikiler arasındaki fark!

Herkes o kadar kararlı bir yerde duruyordu ki; polis birşey yapmadığı an karşısındakilerin o ülkenin düzenini değiştirebileceklerini düşünüyordu!
Öteki tarafda bu kadar sağlam durmazsa hiçbirşeyin değişmeyeceğinin farkındaydı.

Bu gün iki tarafta biliyor ki hiçbirşey değişmeyecek.
Mehmet Çağlarer-fotoğraf sanatçısı

Cendere

Söylesem faydası yok

Sussam gönül razı değil

Fuzuli

Genç Siviller...



Mailime gelen bir yazıyı aşağıya koymuştum. Yazının kaynağı olan web sitesini inceledim. Tavsiye ederim inceleyin.



Genç Kürt vatandaşlarımızın son olaylar hakkındaki düşünceleri. İlginç!

Sessizce yasımızı tutamadan, sessizce dualarımızı edemeden siyasi sloganlarınız, intikam isteyen çığlıklarınız, düşmanlığı artıracak ölçüsüz tepkilerinizle yine hamasetin, siyasetin dibine vurdunuz!
Yas tutmayı, vakur durmayı, itidali elden bırakmamayı, sağduyulu davranmayı yine beceremediniz!
Size inanmıyoruz!
Onları gerçekten sevseydiniz, hamaset dolu cümleleriniz samimi olsaydı önce 19 yaşında gençlerin 3 aylık eğitimlerle çatışmalara gönderilmelerine isyan ederdiniz
Onları gerçekten düşünseydiniz, onları hayatlarına gerçekten kıymet verseydiniz bütçeden aslan payını alan silahlı kuvvetlerin bir ay içinde bu kadar büyük kayıplar vermesini sorgular, bu kayıplar için üzerlerine vazife olmayan her konuda açıklama yapan askeri yetkililerden acılı aileler adına hesap sorma cesaretini gösterirdiniz!
Onlar umurunuzda olsaydı, sekiz askerin nasıl olupda kaçıralabildiğini, o askerlerin akıbetleri hakkında yapılan çelişkili açıklamaları, siyasi konularda geceyarısı açıklama yapan askeri yetkililerin saatlerce kamuoyundan bu gerçeği saklamalarını eleştirilebilir, havanda su dövmek yerine sorumluları istifaya çağırma basiretini gösterebilirdiniz!
Daha birkaç ay öncesine kadar göbeğini kaşıyan adamlar diyerek aşağılanan insanların çocuklarına sahiden kıymet verseydiniz, gencecik ölümleri yaşlanmış siyasetlerinize hayat vermek için kullanmaz, onları ölümleri üzerinden siyaseten yaşadığınız yenilginin rövanşını alma peşine düşmezdiniz!
Onların gerçekten "öldü denilmemesi gereken şehitler" olduğuna inansaydınız, Hrant Dink'i öldüren çapulcu katillerle birlikte adlarını anarak aziz hatıralarını rahatsız etmezdiniz.
Onların annelerinin acılarını gerçekten yüreğinizde hissetseydiniz, sınır ötesi operasyon, savaş naraları atarak başka annelerin acıları üzerinden bedeller ödeme yeminleri etmezdiniz.
Gerçekten vatanınızı sevseydiniz, evinize bayrak asarak, sokaklarda taşkınlıklar yaparak, ileri geri konuşarak toplumsal barışımızın köküne kibrit suyu dökmezdiniz!
Gerçekten Türkiyenin menfaatlerini düşünseydiniz, Irak bataklığına bizi çekmeye çalışanların apaçık tahriklerine gelmezdiniz!
Gerçekleri merak etseydiniz, sahiden Türkiye için en iyisini isteseydiniz sivil anayasa tartışılırken, Mecliste barış rüzgarları eserken, sivil siyaset güçlenirken şiddetin neden yeniden yükseldiği sorusuna sahici yanıtlar arardınız!
Gerçekten barış ve çözüm isteseydiniz, iktidarlarını şiddetin ve çatışmaların devam etmesi üzerine kuranların siyasetlerine alet olmazdınız.!
Üzerlerinde asker kostümleri olan gencecik siviller öldü yine. Daha hayata tam başlayamadan.
Şimdi Susun! Yasımızı tutalım

www.gencsiviller.net

24 Ekim 2007 Çarşamba

Mekanik Türk!

"Mekanik Türk", 18. yüzyılda yapılan ve benzerlerini kolayca yenen bir satranç makinesinin adıydıymış. Daha sonrabu makinenin içinde aslında bir satranç ustasının gizlendiği ortaya çıkmış.



Muzipçe bir iş olmuş. Türk aklının çalışma sistemini öğrenmek isteyenlere güzel bir örnek.

23 Ekim 2007 Salı

Fatih Bizans'ı nasıl fethetmiş? Halkını gaza getirerek mi?

Korna çalmak nasıl bir protesto şeklidir? hiç yoktan iyimidir? Her ne olursa olsun tepki vermeyen geniş kalabalıklardan daha mı iyidir diyorsun. Hiç zannetmiyorum. Korna çalarak, yürüyüş yaparak, birilerini linç etmeye çalışarak yada kendini koruyacak olan kendi polisine zarar vermek nasıl bir protesto şeklidir. İnsan sokağa dökülünce aklını kaybeder. Düşünerek hareket edemez, adrenali fırlamıştır. Hele bi de ülke meselesiyse konu hiçbir Türkü tutmak mümkün değildir. Bu doğru ne yazıkki demeliyim biz Türkler böyleyiz. Kanımız deli akar çoğu zman. Ama bizim protesto ettiğimiz sonuçlar hiçte böyle hazırlanmamıştır farkındamıyız. Bu işler hiç de sokakta yürüyerek kurgulanmamıştır. BU işler sanırım çok çalışmayı gerektiriyor. Elin gavuru, elin ecnebisi, elin şerefsizi ne yazıkki bizden daha çok çalışıyor. Sokağa dökülüp sinirlerimizi boşaltarak olmaz bu işler. Çalışmak lazım. Zannederim bu sokağa çıkıp sağa sola saldıran kalabalık, televizyona çıkıp ta seve seve canımı veririm bu vatan için diyen vatandaş samimi değil. Seve seve canını verecek bu kişiler samimi olsalar tembel olmazlar. Eğitimsiz olmazlar. Bahaneyi hep dışarda aramazlar. Azıcık kendilerine bakarlar ve ömrünün sonuna kadar gece gündüz çalışır. Gavurlar böyle yapıyor.

22 Ekim 2007 Pazartesi

Cendere

Bu bloğun ilk adı cendere idi aslında. Cendere şu anki haleti-ruhiyemi çok anlatan bir kelime. Hani insanın bir tarafı koşar diğer tarafı durur ya işte böyle birşey. Benim aklım koşuyor ayaklarım duruyor, herşey fikirde kalıyor. Yazıya burdan başlamak kafa karıştırdı aslında. En azından kafam nasılsa kelimelere de aynısı yansımış. Konuya şöyle de başlayabilirdim:
Maslow'u bilmeyen yoktur. Şu meşhur ihtiyaçlar piramidi. Ben şu an neresindeyim diye düşünüyorum o piramidin. Verdiğim cevap cenderemi daha da sıkıntı verici bir yer yapıyor.

18 Ekim 2007 Perşembe

Ne yazmak lazım ve neden?

Ne yazmak lazım.
Yazılmayanı mı?
Hiç bir yerde göremediğiniz harika yorumları mı?
Size ilham verecek harika fikirlerimi?

Hayır ben bunları yazmıyıcam. Belkide bunları yazamayacağımdandır.
Hayır hayır kesinlikle böyle bir derdim yok. Benim derdim kendimle.
-Yazmak bana birşeyler kazandırır mı?
-Evet.
-Öyleyse yazıyorum. Aklıma ne gelirse, o gün neye üzüldüysem, neye sevindiysem, neyden nefret ettiysem, neye güldüysem, neyin hayalini kurduysam.